"sü" kelimesini diğer meallerde de aramak için; lütfen kutudan meal seçin.

Bu mealde "sü" kelimesinin geçtiği ayet sayısı: 200

SURE ADI AYET
Araf (130) Andolsun biz, Firavun ailesini, öğüt alsınlar diye yıllarca ren kıtlık ve ürün eksikliği ile cezalandırdık.
Araf (111) Onlar şöyle dediler: "Mûsâ'yı ve kardeşini (bir re) beklet (haklarında bir işlem yapma) ve şehirlere toplayıcılar yolla."
Araf (26) Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve slenecek elbise verdik. Takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah'ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik).
Araf (22) Bu sûretle onları kandırarak yasağa rükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara, "Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?" diye seslendi.
Araf (15) Allah da, "Sen re verilenlerdensin" dedi.
Araf (14) Şeytan dedi ki: "(Öyle ise) bana insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar re ver."
Enfal (6) Gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme rülüyorlarmış gibi seninle o konuda tartışıyorlardı.
Enfal (36) Şüphe yok ki, inkar edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkar edenler toplanıp cehenneme rüleceklerdir.
Enfal (48) Hani şeytan onlara yaptıklarını slemiş ve, "Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım." demişti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan), gerisin geriye dönüp, "Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler) görüyorum. Ben Allah'tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır" demişti.
Tevbe (4) Ancak Allah'a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır. Onların antlaşmalarını, releri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.
Tevbe (7) Allah'a ortak koşanların Allah katında ve Resûlü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı rece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah kendine karşı gelmekten sakınanları sever.
Tevbe (37) Haram ayları ertelemek, ancak inkarda daha da ileri gitmektir ki bununla inkar edenler saptırılır. Allah'ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah'ın haram kıldığını helal kılmak için Haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine slenip güzel gösterildi. Allah inkarcı toplumu doğru yola iletmez.
Tevbe (42) Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol, onlara uzak geldi. Gerçi onlar, "Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık" diye Allah'a yemin edeceklerdir. Onlar kendilerini helâke rüklüyorlar. Allah biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.
Tevbe (68) Allah erkek münafıklara, kadın münafıklara ve kafirlere, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşini vadetti. O, onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir. Onlar için rekli bir azap vardır.
Tevbe (90) Bedevîlerden mazeret ileri renler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah'a ve Resûlüne yalan söyleyenler ise (mazeret bile belirtmeden) oturup kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem dolu bir azap isabet edecektir.
Tevbe (103) Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekat) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için kûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Tevbe (110) Kurmuş oldukları binaları, (ölüp de) kalpleri paramparça olmadıkça yüreklerinde rekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Yunus (88) Mûsâ şöyle dedi: "Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun'a ve onun ileri gelenlerine dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip pür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler."
Yunus (24) Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hali gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp slendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.
Yunus (12) İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece slenmiş (hoş gösterilmiş)tir.
< Önceki Sayfa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Sonraki Sayfa >