"al" kelimesini diğer meallerde de aramak için; lütfen kutudan meal seçin.

Bu mealde "al" kelimesinin geçtiği ayet sayısı: 2308

SURE ADI AYET
Al-i İmran (152) Andolsun, allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan vadini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, za'f gösterdiniz. (Peygamber'in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. allah mü'minlere karşı çok lütufkârdır.
Al-i İmran (153) Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken siz durmadan dağa yukarı kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı allah, size keder üstüne keder verdi ki, (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene, ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Al-i İmran (154) Sonra o kederin ardından (allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. allah'a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar; "Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok" diyorlardı. De ki: "Bütün iş, allah'ındır." Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: "Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı burada öldürülmezdik." De ki: "Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gideceklerdi. allah bunu göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini arındırmak için yaptı. allah göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir."
Al-i İmran (155) İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine de allah onları affetti. Kuşkusuz allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).
Al-i İmran (156) Ey iman edenler! Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında, "Onlar bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi" diyen inkarcılar gibi olmayın. allah bunu (bu düşünceyi) onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. allah yaşatır ve öldürür. allah, yaptıklarınızı görmektedir.
Al-i İmran (157) Andolsun, eğer allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, allah'ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
Al-i İmran (158) Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de, allah'ın huzurunda toplanacaksınız.
Al-i İmran (159) allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için allah'tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık allah'a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz allah, tevekkül edenleri sever.
Al-i İmran (160) allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü'minler, ancak allah'a tevekkül etsinler.
Al-i İmran (162) allah'ın rızasına uyan kimse, allah'ın gazabına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O ne kötü varılacak yerdir!
Al-i İmran (163) Onlar (insanlar) allah'ın katında derece derecedirler. allah, onların yaptıklarını görmektedir.
Al-i İmran (164) Andolsun, allah, mü'minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.
Al-i İmran (165) Onların (müşriklerin) başına (Bedir'de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud'da) sizin başınıza geldiğinde, "Bu nereden başımıza geldi?" dediniz, öyle mi? De ki: "O (musibet), kendinizdendir." Şüphesiz allah'ın gücü her şeye hakkıyla yeter.
Al-i İmran (167) İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet allah'ın izniyledir. Bu da mü'minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi.Onlara (münafıklara), "Gelin, allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin" denildi de onlar, "Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir.
Al-i İmran (170) allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,Rableri katında allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.
Al-i İmran (171) (Şehitler) allah'ın nimetine, keremine ve allah'ın, mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler.
Al-i İmran (172) Onlar yaralandıktan sonra allah'ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve allah'a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükafat vardır.
Al-i İmran (174) Bundan dolayı allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve allah'ın rızasına uydular. allah, büyük lütuf sahibidir.
Al-i İmran (176) Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, allah'a hiçbir şekilde zarar veremezler. allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır.
Al-i İmran (177) İman karşılığında küfrü satın alanlar allah'a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır.
< Önceki Sayfa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 Sonraki Sayfa >